Tuesday, May 29, 2012

Pikelerin Sultanı





Sabah yolda yürürken bir ufacık bebe bir karga gördüm. Öylece Maslak plazalarının önünde bir kaldırımda zavallı çaresiz. Hemen oradaki esnafvari insanları bu karganın kim olduğu, kaç gündür burada olduğu ve yarasi beresi var mi hiç baktiniz mi gibi araştırmacı gazeteci kişiliği çakması sorularima boğdum. Bunalttım. Adamlar sussun bu geveze diye düşünmüş olacaklar ki "Tutabiliyosan  al onu da şurdaki çatıya fırlat!" (benim kargayı tutabiliyo olmam ayrı bi göğsümü kabarttı nedensiz) Ezgi durur mu? Ona bir görev verilmiş. Zaten bu yavru karga için ne kadar gerekli aksiyon varsa hepsini yapmaya dünden razı. Eğildim. "Ayy sen ne kadar minnacık bi kargasın öyle" dememle yukarıda ağaç dalların arasından kocaman, sinirli, avaz avaz bir GAAAAAAAAAAAAAKKKKK!!!!! sesi yükseldi. O GAK şu demekti; "Anneyim ben ulan! Boru muyum? Yani sen akilliydin da biz salaktık. Ben burda gözümü ondan saniyenin milyonda biri bile olsa ayirmiyorum. Sen kendini ne sanıyosun pis insan! Her şeye olduğu gibi buna da burnunu sokup büyüklük taslıyosun." Bakışlarımız birleştiğinde özürdiledim. Bebeğinden elimi çektim. Uzaklaştım.

Anneydi o. Ne yapilması gerektiğini benden iyi biliyordu elbet.

No comments:

Post a Comment